NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
الْجَرَّاحِ
عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ
مُوسَى عَنْ
عُثْمَانَ
بْنِ
الْأَسْوَدِ
عَنْ مُجَاهِدٍ
قَالَ
الْعُمْرَى
أَنْ يَقُولَ
الرَّجُلُ
لِلرَّجُلِ
هُوَ لَكَ مَا
عِشْتَ
فَإِذَا
قَالَ ذَلِكَ
فَهُوَ لَهُ
وَلِوَرَثَتِهِ
وَالرُّقْبَى
هُوَ أَنْ
يَقُولَ
الْإِنْسَانُ
هُوَ
لِلْآخِرِ
مِنِّي وَمِنْكَ
Mücâhid şöyle demiştir:
Umrâ: Bir adam'ın başka
birisine: "O mal yaşadığım müddetçe sana aittir" demesidir.
Adam böyle dediği zaman,
mal o şahsın ve vârislerinindir.
Rukbâ: Bir insanın:
"O (mal) ikimizden sonraya kalanındır" demesidir.
İzah:
Bu babda, rukbâ
hakkında iki hadis bulunmaktadır. Üçüncüsü hadis değil, Mücâhid'in umrâ ve
rukbâyı tarifleridir. Biz iki hadisi ele alıp, ihtiyaç duyulan izahı yapmaya
çalışacağız.
Birinci hadiste
Rasîullah (s.a.v.) Efendimiz, umrâ ve rukbânın ehilleri için caiz olduğunu
ifade etmektedir. Âlimler bunun; umrâ veya rukbâ yoluyla verilen malın,
verildiği kişiye ait olduğu manasına geldiğini söylemektedirler.
İkinci hadiste
Efendimiz: Önce, ümranın hükmünü beyan etmiş, sonra da: "Malınızı rukbâ
yoluyla vermeyiniz; şayet
vermiş iseniz o kendi yolundadır" buyurmuştur. Nesâî'nin
bir rivayetinde, malın kendi yolunda oluşu "miras yoludur" şeklinde
ifade edilmiştir. Yani mal, miras olarak vereseye intikal edecektir.
Nesâî'deki diğer bir rivayette ise: "Mallarınızı ruk-bâ yoluyla
vermeyiniz, bir kimse rukbâ yoluyla bir şey verirse o verene aittir"
buyurulmaktadır.
Nesâî'deki bu ikinci rivayet açık bir şekilde rukbâ yoluyla verilen malın
vericiye ait olduğunu ifade etmektedir.
Hz. Nebi'in,
"Mallarınızı rukbâ yoluyla vermeyiniz" sözünü şâ-rihler, haramlığa
hamletmemekte, bunun bir tavsiye niteliğinde olduğuna işaret etmektedirler.
Âlimlerin ifadesine göre Efendimiz bu sözü ile, "Mallarınızı boş yere
elden çıkarmayınız, insan yaptığım bir maslahata mebni olarak yapmalıdır. Ama
yapmışsanız bu sahihtir" demek istemiştir.
Tabiî bu izah rukbâyı
caiz gören âlimler tarafından yapılmaktadır. Ama hadisin zahiri rukbâyı yasak
etmektedir.
Rukbânın hükmü âlimler
arasında ihtilaflıdır. Bazı âlimler, umrâ ile rukbâyı aynı hüküm içerisinde
mütâlâa etmişler ve, "umrâ gibi rukbâ da caizdir" demişlerdir. Bu
babın ilk hadisi bu görüşe uygundur. Tirmizî, Rasûlullah'ın ashabından
bazılarının ve sonraki âlimlerin bir kısmının bu görüşte olduğu söyler. Yine
Tirmizî'nin ifadesine göre Ahmed b. Hanbel ve İshak'ın mezhepleri de bu
istikamettedir.
Kaynaklarda, İmam
Şafiî'nin de rukbâyı caiz gördüğü kaydedilmektedir. Hanefî imamlarından Ebû
Yusuf da rukbânın caiz olduğu kanaatindedir.
Hanefîlerden İmam Ebû
Hanîfe ve İmam Muhammed ile İmam Mâlik'e göre rukbâ caiz değildir. Rukbâ
yoluyla verilen mal, verildiği şahsın elinde ariyet hükmündedir. Dolayısıyla,
veren şahıs dilediği zaman alabilir. Bu görüşte olanlar; Hz. Nebi (s.a.v.)'in,
umrâya izin verip rukbâyı yasak ettiğini bildiren bir hadisine dayanırlar.
Ancak Muğnî'de, bu hadisin bilinmediği söylenerek karşı çıkılır; Etrazî ise;
İmam A'zam gibi sika zâtların bu hadise sarıldıklarını söyleyerek Muğnî'nin
dediğine itiraz eder. Aynî ise; Etrazî'nin sözleri ile hasmın karşısına çıkılamayacağını
ve onun ikna edilemeyeceğini söyler. Çünkü hadisin râvileri belirtilmemiştir.
Aynî: İmam Ebu Yûsuf'la
tarafeyn arasındaki ihtilafın, kelimenin manasından kaynaklandığını söyler.
Aynfriin verdiği malumata göre rukbâ; hem irkâb hem de terakkub manasına gelir.
İrkâb manasında aldığımız zaman mana: "Evimin rakabesi sana aittir."
demek olur. Rukbâyı caiz görenler bu manayı kasdetmişlerdir. Terakkub manasına
alındığında ise, "Bu ev ben ölürsem senin, sen ölürsen benim"
anlamındadır ki kabul etmeyenler bunu kasdetmişlerdir.
Aynî'nin söylediği,
zahirdeki ihtilâfı halletmektedir. Ancak fıkıh ıstılahında rukbânın irkâb
manasında, "evimin rakabesi senindir" manasına kullanıldığını kimse
söylememektedir.
Rukbâyı bâtıl sayanların
hareket noktalarından birisi de, temlikin hatar'a bağlanmasıdır. Yani ev
sahibi; olup olmayacağı kesin bilinmeyen bir şeye bağlayarak malını temlik
etmektedir ki, bu yolla yapılan bir temlik bâtıldır. O zaman da mal verildiği
kişinin elinde ariyet olarak kalır. Üstelik söylenilen şekliyle rukbâ; iki
kişiden herbirinin diğerinin ölümünü arzulaması manasına gelir ki, bu da caiz
değildir.
İki görüşün arasını
uzlaştırma babında, Bezlü'l-Mechûd'da, Muhammed Yahya adındaki zâttan bir
nakil yapılmıştır. Bunun özeti de şudur:
Rukbâyı caiz görenler
bununla; kendisine hibe edilen kişi vâhibten önce ölürse, malın vâhibe geri
verilmesi şartı ile hibeyi kastederler. Bâtıl sayanlar ise; temliki, iki
kişiden önce ölenin ölümüne bağlamayı anlamaktadırlar. Çünkü bir malı, olup
olmayacağı belli olmayan bir şeye bağlayarak temlik caiz değildir. Demek ki
ihtilâf; rukbânın manasmdaki tefsir farklılığına dayanan lafzî bir ihtilâftır.